Yazının Yazılmayan Yazısı

    Yazı yaklaşık 5000 yıl önce Sümerliler tarafından icat edilen sözün sembollerle anlatılma biçimidir. Tarih bize öğretir ki bütün icatlar ihtiyaçtan dolayı çıkmıştır. Buradan doğan soru:'Yazı ihtiyaç mıdır?'

    Günlük hayatımızda kendisine büyük bir yer edinen yazının bizi çok büyük yüklerden kurtarmış olduğu aşikar. Derdimizi, hissimizi, işimizi bir yüzeye iz bırakacak bir yazacak ile yazdığımızda, dilin dönmediği şeyleri elimizle yazacağı döndürerek anlattığımızda, yüreğimizden gelenler dilimizden çıkamayınca bilekten kuvvet alarak söylediğimizde hissettiklerimiz, yaşamış olduğumuz rahatlık,yüzümüzde görülen saçma bir tebessüm -ki tebessüm ihtiyaçların en büyüğü değil midir?- belki de milattan önce de insanları yazıyı bulmaya iten en büyük sebepti. Kim bilir, bir Sümerli genç, prensesi sevmiş, bunu başkalarının duymasından korkmuş ve bunu kendi içinde de taşıyamaz olduğundan bu sembolleri icat etmişti. O kadar büyük sevmişti ki bunu tarihe mal etmişti belki. Söylese anlaşılmama korkusu ona söylemekten, anlatmaktan  daha kutsal bir görev vermişti. Belki de  prenses ancak bu şekilde onu severdi.

    Belki de Sümerli bir rahip, bir zigguratın en tepesinde yaptığı çalışmaları aklında tutamamış onları bir yerlere kaydetme isteği sonucunda yazıyı bulmuştu. Tanrı'yı arayan bu rahip bulduklarını insanlara daha kaliteli anlatmak için aldığı notlar yazıyı oluşturmuştu. Ya da o zigguratta boğazına düşkün olduğundan depolardaki erzağı aşıran çırağın neyi ne kadar aşırdığını anlamak için tutlan çetele yazının ilk örneği idi.

    Hiyeroglifler devrimci Mısır halkının zalim Firavuna karşı bir örgütlenme, bir eleştiri için icat ettikleri semboller biçimi olamaz mı? Firavunun askerlerinden gizli belki de ancak bu şekilde konuşabilirlerdi? Belki de Mısırlı güzel kadınlar eşlerinin dedikodularını hiyelogriflerle yapmışlardı.

    Yazmak o kadar kutsal bir şey olmalı ki tek sözü kanun olan kanun yapıcı Muhteşem Süleyman Muhibbi olmuştu.Çağ açıp çağ kapatan Fatih olan Sultan Mehmed Avni olarak ahu gözlü dilbere anlatabilmişti. O Yavuz sıfatını hak eden güçlü, hiddetli yüce padişah Sultan Selim, Selimi olabilmeyi yazının kudretiyle başarmıştı. Belki de savaş meydanında  bileği bükülmeyen insanlar gözler karşısında sözlerin değil sembollerin gücüne inandılar.

    Yazı belki de bu sebeplerden ötürü icat edilmedi. Mucit belki de bunları hiç düşünmedi ama eminim ki yazının hayatımızdaki yeri hiç değişmedi.




                                                                      Mayıs 2017/ERZURUM

Yorumlar