Yolların yıllara, yılların
yollara karıştığı yıllarda gene yollardayım. Koltuğum cam kenarında, başım cama
yaslı yüreğim ise nerde bilmiyorum. Tatlı bir ekim sabahı. Ben bilinmezliğe
gidiyorum. Evet bu yazıyı tatlı bir ekim sabahı yazıyorum.
Otobüsün
tekerlerinin selam durduğu kır çiçeklerini bir de ben selamlıyorum. Çok güzel
kokarlar biliyorum. Serpiştiren yağmur toprakla dans ediyor sanki. Adeta
sevenler kavuşuyor görüyorum. Eski ezgiler düşüyor içime. Köroğlu’nu,
Karacaoğlan’ı, Aprın Çor Tigin’i yad ediyorum. Kim bilir kaç kervan geçti bu
yollardan? Kaç aşık kaçtı bu dağlara? Kaç yiğit su içti şu çeşmeden? Kaç
güzelin ayağı değdi şu dereye? Soruyu doğuran soruların içinde
tüm cevapları bildiğinden emin olduğum toprağa bakıyor, göz kırpıyorum.
Muavinin ne ikram
edeyim sorusuna kadar kaç dakika öyle toprağa
bakmışım bilmiyorum. Kahve diyorum. Önce kokluyor sonra içiyorum. Teyzelerin
çıkınlarına takılıyor gözüm. Eksiksiz düşünülen çıkınların içindeki tereyağlı
poğaça kokusuna kapılıyorum. Mükellef
bir sofra ancak bu kadar olur diyorum. İkram ediyorlar reddediyorum. Mızıldanan
çocuk uğultuları kulaklarıma geliyor ön sıralardan. Geride bıraktıklarına mı
üzülüyorlar yoksa yolun dayanılmaz hüznü ile mi mücadele ediyorlar bilmiyorum. Yolun kıvrımlarıyla uyumlu yapılan avutma çabaları anlam
kazanmıyor. Annelerinin şefkatli kollarında huzuru bulacaklar inanıyorum.
Girdiğimiz ufak bir
ilçe terminalinde hayallerine kavuşmak için sevdikleriyle vedalaşan gençleri
görüyorum. Hayalleri o kadar içlerini ısıtıyor olmalı ki sıcak kucaklaşmalara,
akan hafif tuzlu gözyaşlarına rağmen o otobüse binebilme cesaretini
gösteriyorlar. Bavul bavul umut taşıyorlar. Kucak kucak memleket götürüyorlar
gittikleri yerlere. Saf ve sürprize açık gözlerle bakıyorlar. Onlara baktıkça
gençliğimi görüyorum. Kaç gece ağladım yurt köşelerinde hatırlamıyorum. Kaç
sabah memleket kokulu kahvaltıları aradım bilmiyorum. Kaç yıldızla konuştum,
kaç kere kuş olup evime uçtum artık sayamıyorum. Onların gözlerindeki ışık
benim içimi aydınlatıyor. Huzur doluyorum.
Ben ve yol
arkadaşlarım –arkadaş dediysem kalemim, defterim, kulaklığım ve yol kenarındaki
kır çiçekleri- kendi halimizde muhabbete devam ediyor, sahipli ezgilerin
çağrıştırdığı sahipsiz cümlelerimle cam kenarında bir koltuğun üzerinde başım
cama yaslı bir şekilde yüreğimin nereye gittiğini düşünüyorum. Yolculuk nereye
mi ; inanın bilmiyorum. Sadece gidiyorum.
Mayıs 2015 /
ERZURUM
Her öğrencinin anılarına inceden dokunan bir yol hikayesi.. Yazarın düşündüğünün aksine bu cümleler, okuyanın kendini geçmişinde yahut şimdilerde bir yerlerde ait hissettiği bir ânı, herkesin sahibi olduğu cümleler.
YanıtlaSilUmarız yazar bu ve bugüne kadar ilerlediği tüm yolculuklarında,
arkasında bıraktığı yerlere hasret kalmamıştır,
zira yüreğin çizdiği rota, en güzel duraklarla son bulur.
Kaleminize sağlık.