Bir Kase Çorbaya Yazılmıştır


Sivas’ın Malatya sınırında Gürün diye pek de büyük sayılmayan şirin bir ilçesi vardır. Malatya’nın batısından Malatya’ya seyahat edenlerin  içinden geçtiği Gürün, otobüs firmalarının mola verdiği bir dinlenme tesisi gibidir. Bunun yanı sıra Malatya seyahatlerimde Gürün ayrı bir öneme sahiptir çünkü hatıralarımın çoğunda Gürün’de verdiğimiz molalar yer alır.

Sabahın ilk ışıklarını Gürün’de selamlardık. Sıcak yaz günlerinin serin sabahlarında otobüsten inerken yüzümüzü serin bir rüzgâr okşardı. O serinliğin verdiği ürperti ile  uyanır kendimize gelirdik. Bize huzur veren o rahatsız koltuğun vücudumuzda bıraktığı eklem tutulmalarını birkaç basit gerinme hareketi ile o rüzgara bırakır, ellerimizden çıkan kütürtü seslerini bağıra bağıra konuşup, gülüşmelerimizle bastırırdık. Gece boyunca hareketsiz kalmanın vermiş olduğu bir sıkışıklık ve çocukluğun vermiş olduğu isyankar, devrimci bir ruhla annemin tüm ikaz ve hafif kızgın bir ses tonuyla tehditlerine rağmen tuvalete koşardık.

Soğuk su ve rüzgardan ötürü elleri çatlamış, sarı çizmelerini dizine kadar çekmiş, beresi kafasına büyük gelen amcanın yol esnasında kirlenen otobüs camlarını yıkarken yerde oluşturduğu su birikintilerinin üzerinden geçip giderken tuvaletin önündeki devasa kalabalığa gözüm takılırdı. Daha yeni öğrendiğim çarpma işlemi sayesinde o tuvaleti işleten ağabeyin kazandığı parayı hesaplamam pek vaktimi almamıştı. -O manzarayı uzun süre unutamamış olmalıyım ki geçtiğimiz yıllara kadar bir dinlenme tesisinde tuvalet işletmeyi karlı bir yatırım olarak görürdüm. J -

Bu yolculukları bu kadar unutulmaz kılan ise o sürekli soğuk olan dinlenme tesisinde içtiğimiz sıcacık çorbaydı. Otobüste verilen, dişin kovuğuna yetmeyecek hafif bayat ikramların sıcak bir yiyeceğe hasret bıraktığı o yolculuk esnasında o çorbayı içmek, severek oynadığım Süper Mario’da prensesi ejderhadan kurtarabilmek kadar heyecanlandırıyordu. Midemiz bozulmasın, çorba bize dokanmasın diye annem tavuk çorbası içmemize izin vermezdi. Biz de mercimeğe yumulurduk. Üstünden tüten duman yüzümüzün hafifçe ısınmasına neden oluyordu. Sabah açlığıyla mı yoksa Malatya’ya kavuşmanın heyecanı ile mi bilinmez o çorba bize dünyanın en lezzetli çorbası gelirdi.-Allah’tan annem bunları okumuyor yoksa evde yiyecek bir kaşık çorba bulamazdık. J-
                                                                                                        
Geçtiğimiz senelerde tekrardan otobüsle Malatya’ya gitme imkanım olduğunda memlekete kavuşma heyecanının yanında çocukluk ritüellerimi tekrarlayabilecek olmanın verdiği heyecanı bastıramıyordum. Yine sıcak yaz günlerinin serin bir sabahında o otobüsten inecek, yine hafif sabunlu suların içinden geçecek ve tuvalete gidecektim. İşletme hayali kuracak mıydım merak ediyordum. Otobüs koltukları daha rahattı artık ama ben de epey büyümüştüm. Çocukluğumdan beri tam olarak rahat edemediğim o otobüs koltuğunda Akdeniz’in mavi kumsallarına veda ederken Gürün’deki o çorbanın hayaline dalıyordum.

Yine aynı iklim koşullarına sahip bir yaz sabahında Gürün’ü selamladık. Yine ben o eklem ağrıları ile o otobüsten indim.  Yerdeki su birikintilerinden sakin sakin geçerken o abiyi, çatlamış ellerini, sarı çizmelerini ve kendisine büyük gelen beresini hatırladım ve çocuksu bir heyecan ile restorana doğru yol aldım. ‘Mercimek kalmadı.’ Cümlesini duyunca başımdan aşağı kaynar sular dökülmüştü. Sanki yaptığım bütün yolculuklar ve o çorbanın lezzeti zihnimde kurduğum bir ütopyanın parçasıydı. Sanki bu çorba bir puzzle’ın en önemli parçasıydı. Sanki bu çorba bütün hikayeyi anlamlandıracaktı. Bu yüzden bu yolculuğum hep eksik kalacak. Bu yüzden bu yolculuğum hep yarım hatırlanacak.  



                                                              2019/ERZİNCAN

Yorumlar

  1. Siz yazmak için yolda olmalısınız. :)
    Okuyucular hikayenin başında bir çorba içmiş kadar tatmin,
    hikayenin sonunda yazarın hayal kırıklığı kadar hüzün dolu olacaktır.
    Çorbasız kalmayasınız inşallah :)
    Kaleminize sağlık.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder